7 Kasım 2009 Cumartesi

Güzel ve çirkin


Ekilmeyi bekleyen iki lavanta fidesi sayesinde lavanta fikri düştü aklıma.. Rebul’un içime işleyen kokusunu da yanıma alıp geçtim bilgisayarın başına. Tarlalar buldum lavanta rengi, dünyanın en eski lavanta üreticilerinin çiftliklerine girdim, festival fotoğraflarına baktım. Fransa’nın Provence bölgesinin alamet-i farikasının lavanta olduğunu bugün öğrendim. Olağanüstü bir dünyanın, eski ve yeni distilasyon tekniklerinin, kokuların, renklerin içinde mutlu bir kaç saat geçirdim. Fotoğraflar indirdim, sevdiklerimle paylaştım. Rüya gibi hasatların ardından yaratılan ürünlere özenerek baktım.
Sonra kendimi geriye doğru çekip büyük resme baktım.
Bütün bu gördüklerimin ortak paydasının ne olduğuna.
Kültür ve estetik anlayışı.
Lavanta bugün karşılaştığım bir sembol.
Gezdiğim –henüz fiziksel olarak görmediğim- yerlerin, köylerin, evlerin, çiftliklerin ortak noktası onlarca yıldır biriktirdikleri bir kültür ve neredeyse her bir karede yüzüme vuran güzellikti.
Temizlikle kolkola.
Sonra bizim ülkemizdeki lavanta üreticilerini araştırdım. Lavanta tarlalarının fotoğraflarını aradım. Size ne bulduğumu anlatmayayım uzun uzun, merak edip siz de bakın. Ne demek istediğimi anlatacak fotoğraflar.
Bizim köyde bir dere akıyor. Derenin kenarında evler var. Birbirinden habersiz, derme çatma, hiçbir özelliği olmayan, betondan evler. O evlerde oturan köylüler, çıkan çöplerini dereye atıyorlar. Derenin bir yerine biri çöp atmaya görsün, resmi çöplük ilan ediliyor orası ve sürdürüyorlar pisliği.
Bizim köyün yanında benim de içinde oturduğum bir site var. Bu siteyi sanatçılar bir araya gelip inşaa etmiş. Zaman içinde el değiştirmiş evler, sadece sanatçılar değil, her meslekten insanın bir arada yaşadığı bir yer olmuş. Olabildiğince birbirinden uzak evler ve doğanın tam ortasında bir cennet oluşmuş gel zaman git zaman.
Ama tıpkı komşu köydekiler gibi bu sitede yaşayanlar yani kentliler de, hayatı misafir odası temiz dursun gerisi önemli değil mantığıyla yaşıyorlar. Kapılarının önü dışında bir yerle ilgilendikleri yok.
Köylü dereye çöp atmış ne gam, kentli –üstelik de sanatçı- komşusunun önüne eski kanalizasyon borularını atıyor, aylarca kaldırmamak üzere üstelik.
Kentli, yanında duran ormanı bahçesine dahil etmek için bir metre bir metre daha büyütüyor çitinin sınırlarını. Kentli, doğaya getiriyor çocuklarını her haftasonu, ama pet şişelerini ormana döküp dönüyor, kentine.
Lavanta dan çıkıp yola, bir göz atıp sağa sola, güzellikten niye anlamıyoruz ki biz diye hayıflanıp, kendi sokağımda bir komşu kavgasına dönüştürebildim yazıyı gördünüz mü?

Ama öyle güzel şeyler gördüm ki, moralim bozuldu etrafıma bakınca!
Bunu değiştiremem biliyorum.
Çünkü orası onların ama burası bizim değil ki koruyup, güzelleştirelim.
Biz, kendi ülkemize bile sahip değiliz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder