10 Kasım 2009 Salı

Atatürk ve Kasımpatları


Atatürk, benim çocukluğum demek, gençliğim demek.

9 Kasım gecesi şiirimi ezberimden okuyup, yastığımı gözyaşlarımla ıslatmam demek.

10 Kasım sabahları erkenden kalkıp, o güne çok yakışan kara önlüğümün altına giydiğim ayakkabıları parlatmam demek.

Şiir okuyacak çocuklarla öğretmenlerin arkasında beklerken, kendi şiirim gelinceye dek her konuşmada içli içli ağlamam, şiirimi okurken gözlerimi kapamam ve var gücümle haykırmam demek.

Elimde ne olur ne olmaz diye tuttuğum ezber kağıdımın avuçlarımın ıslaklığı ve heyecanımla paramparça olması demek.

İzleyicilerin arasındaki dedemin, cebinden eksik etmediği kocaman mendiliyle gözlerini sildiğini görmem demek.

Atatürk demek, Posof’ta küçük bir kız çocuğunun O’na teşekkür için yazdığı mektup demek. Bir gün babaaannem olacağını, ruhunu bana bırakacağını bilmeyen o kız çocuğunun Atatürk’ten gelecek yanıtı uykusuz beklemesi demek.

Atatürk demek Çanakkale demek, Samsun demek, Ankara demek, Sivas demek, İstanbul demek, İzmir demek...

Ve bu ülkede, benimki gibi bir ailede büyüyen bir çocuk için Atatürk’ü sevmek, ekmeği sevmek, anne-babayı sevmek, kardeşini sevmek, insanı, ülkeni, dünyayı sevmek demek.

Büyüdüm artık ben. Kırk yaşım geldi dayandı kapıya.

Artık daha çok seviyorum Atatürk’ü.
Çünkü eskiden ezbere seviyordum, şimdi nedenini bilerek seviyorum.
Atatürk, beni bugüne getiren herşey demek.

Bana göre Atatürk demek, koca bir yarımada dolusu kasımpatı demek. Beyaz, soğuğa inat güzel, bir yarımada dolusu kasımpatı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder